ORTODOKS HİLALİNİN SINIRINDA İSLAM'A HAKARETİN TEO-İDEOLOJİSİ
Kenan Çamurcu
Danimarka’da bir kez daha Hz. Muhammed’e hakaret görüntülerinin ortaya çıkması bir gerçeği ortaya çıkardı! Avrupa ideolojik köklerine dönerek mi İslam’a savaş açıyor!
Danimarka’da geçen yıl patlak veren Hz. Peygamber karikatürlerinden sonra yeni bir skandal patlar verdi. Yine Danimarka’da faşist Danimarka Halkın Partisi’nin bir yaz kampında Hz. Peygamber’e hakaret edildiği ortaya çıktı.
İslam’a hakaret olaylarının Batı Avrupa’nın sınırlarında ortaya çıkmasının tabii ki uluslararası siyaset bakımından anlamları bulunabilir. Ama ilk elde söylenmesi gereken şudur ki, Avrupa’nın taşrasından başlayarak içlere doğru ilerleyen İslam karşıtlığının ideolojisi faşizmdir. Avrupa, Yahudilikten sonra bu kez düşmanı İslam olarak faşizmi canlandırıyor. Danimarka’da faşist bir partinin bu işin öncülüğünü yapması tesadüf değildir. Nazi ordusunda görev yapmış Papa 16. Benedikt’in İslam’a karşı savaşın ruhani önderliğini üstlenmesi tesadüf değildir.
Yakın tarihinin büyük trajedisine imza atmış Avrupa, özel korumalar nedeniyle bir kez daha Yahudileri hedef tahtasına koyamayacağına göre bu kez Müslümanlardan benzeri bir tehdit çıkarması beklenmedik bir şey değildir.
İslam’a hakaret furyası, galiba Batı Avrupa’nın karanlık sicili nedeniyle Avrupa’nın taşrasında, ama dikkatli bir seçimle Ortodoks hilalinin hemen sınırında başladı. İslam’ın Doğu kilisesiyle olan olumlu ilişkisini kesmeyi hedefleyen yeni dalga herhalde bunu Ortodoks denizinin ortasına vuracağı bir darbeyle köpürtmek istiyor. Ortodoks dünyanın buna şimdilik direndiğini düşünürsek saldırıların arkası kesilmeyecek demektir. Ortodoks dünyanın ve Doğu kiliselerinin Katoliklerinin Avrupa merkezli Hıristiyanlık fikrinden uzak durmaları aynı zamanda Avrupa’nın İslam karşıtı ideolojisinden de uzak durdukları anlamına geliyor.
Papa’nın ünlü konuşmasına özellikle Ortadoğu’daki kiliselerden gelen tepkide Hıristiyanlığın merkezinin Ortadoğu olduğunun özellikle belirtilmesi büyük ölçüde bu amaçla olmalıdır. Ortadoğu ve Doğu Hıristiyanlığı, Avrupa’da ortaya çıkan modern düşüncenin faşizme kadar varan ötekileştirme felsefesiyle ilişkisi bulunmadığını türlü vesilelerle göstermek istiyor. Hatta Lübnan kiliselerinden yapılan açıklamada İslam’ın Arap ve Ortadoğu kültürünün önemli bir parçası olduğundan sözedilmesiyle Doğu ile Batının kültürel kodlarındaki uzlaşmazlık özenle vurgulanmış olmaktadır.
Hz. Muhammed’e saldırının bir nedeni de Avrupa’da eski Yunan’dan mülhem fikirlerle insanlaştırılan Hıristiyanlığın Tanrısının İslam dinine de uyarlanmasıdır. Onlara göre Hz. Muhammed’e saldırılması İslam’ın temeline saldırılmasıyla eşdeğerdedir. Zaten oryantalizmin edebiyatında Müslümanlara “Muhammedi” denmesi de meselenin Hıristiyanlık kültürüyle kavrandığının kanıtlarından biridir. Nitekim Papa 16. Benedikt de, İslam’da Tanrı fikrinin akılla kavranabilir olmadığını söylerken aynı varsayımdan hareketle İslam’ın Tanrı fikrindeki soyutlamaya itiraz etmekteydi.
Avrupa’nın Hıristiyan kültürü içinde yetişmiş ortalama bir Avrupalı eğer faşizmin aşırılıklarından etkilenerek kendisine bir öteki ve düşman arıyorsa 11 Eylül dünyasında karşısında Müslümanları bulmakta zorlanmayacaktır. Popüler aşırılık ve saldırganlığın, Nazi ordusunda görev yapmış Papa tarafından felsefi temellerinin gösterilmesi işte bu noktada devreye giriyor. Marks’ın Hegel’e ait devlet fikrininin ayaklarını yere bastırdığını övünerek yorumlayan bir fikri altyapı Avrupa’daki faşist dalganın öfkesini İslam’a yöneltmekte geçmişteki tecrübesini başarıyla kullanabilir.
Yorumlar