Medine Sözleşmesi -Toktamış Ateş

"Medine Sözleşmesi", özellikle 1990'lı yıllarda, belli çevrelerde çok konuşulurdu. İslamiyet'in, ne denli demokrat ve özgürlükçü bir din olduğunun ispatlanması için, hep bu sözleşmenin koşulları dile getirilirdi.

Müslümanlık, bana kalırsa ya da benim inanç ve anlayışıma göre; "sevgi"ye ve "iyiliğe" dayanan bir din. Fakat kimileri var ki, Müslümanlığı bir korku dini olarak yorumluyor ve yaşıyor. Sürekli bir Allah korkusu ve cehennem dayatmasıyla, insanların yüreğine korku salıyor ve "itaati" böyle sağlıyor ya da sağlamaya çabalıyor. İnanç ve bilgilerinden, sonuna kadar eminler. Ve kendileri gibi düşünmüyor ve yaşamıyorsanız, yandınız... Oysa ki; İslamiyet de, diğer tüm dinler gibi yorumlara açık bir din. Zaten eğer yoruma açık olmasa, farklı bazı mezhepler olur muydu? Mezhepler bir yana, farklı tarikatlarda da, İslamiyet'in farklı yorumları yaşanmıyor mu?..

***
Yukarda da vurguladığım üzere; Medine Sözleşmesi, kimi zaman çok bağnaz Müslümanlar tarafından da, Müslümanlığın ne denli demokrat bir din olduğunun kanıtı olarak anlatılır. Bana sorarsanız, İslamiyet ve Peygamberimiz, gerçekten demokrattır. Fakat kimi bağnazların ağzına, bu türden şeyler yakışmıyor. Hz. Muhammed Medine'ye göçtüğü zaman, çok ilginç bir toplumsal yapıyla karşı karşıya gelmişler. Gerçekten; o dönemin Medine'si, tam bir karmaşa içindeymiş. Hristiyanlar, Yahudiler, putperestler, ateşe tapanlar, toprağa tapanlar, vs., vs.; dünya üzerinde ne kadar din varsa, bütün o dinlere inananlar bir arada yaşamaktaymışlar. Tabii bu farklı dinlerin ve inançların, mensuplarının, birbirinden çok farklı toplumsal yaşamları varmış. Ve elbette, bu arada çok farklı hukuksal normlar (çoğu kez dinlerine bağlı olarak), söz konusuymuş. Ve elbette bu "farklılıklar", sürekli çatışmalara zemin oluşturuyormuş.
***
İşte bu koşullar altında; Müslüman cemaatinden birileri, Hz. Muhammed'e gelmişler, "Ya Muhammed", demişler, "Böyle bir toplulukta ve bu koşullar altında, nasıl yaşayacağız? Dinimizi nasıl uygulayacağız?" Hz. Muhammed, "Herkes kendi inancına göre ve kendi inancının gereklerini yerine getirerek yaşayacak" demiş. "Müslüman, Müslüman gibi yaşayacak; Hrıstiyan, Hrıstiyan gibi yaşayacak; Musevi, Musevi gibi yaşayacak; putperest, putperest gibi yaşayacak vs. vs." Ve eklemiş, "Kimse kimsenin hukukuna ve yaşamına karışmayacak. Sizler de, size karışılmasına ve müdahale edilmesine fırsat vermeyeceksiniz. Fakat, kimseyi de din ve inancından ötürü eleştirmeyecek, saygı duyacaksınız..."
Doğrusunu isterseniz; kimi "İslam devletlerinin", bu sözleşmeye ne denli uyduğu konusunda, ciddi tereddütlerim var. Özellikle, "Cihat ideolijisinin" hakim olduğu ortamlarda, farklı inançlara saygıdan söz etmek oldukça zor. Fakat Osmanlı İmparatorluğu'nun bu anlayışı yaşama geçirdiğini, rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha kurulduğu günden itibaren, büyük bir "hoşgörü" ve "din ve vicdan özgürlüğü" ile;kaos içindeki Balkanlar ve Rumeli'de, kısa sürede bir cihan imparatorluğunun temellerini attı. Ancak bu hoşgörü, İslamiyet dışındaki din ve inançlar için söz konusuydu. İslamiyet'in farklı mezhep ve yorumlarına, asla müsaade yoktu. Zira Sünni-Hanefi inanç dışındaki inançlar, devlet yönetiminde bir tehdit oluşturabilirdi.
Medine Sözleşmesi, bugün için de aynı anlamı taşıyor. Evet halkının çoğunluğu Müslüman olan bir devlette ya da bir "İslam Devleti"nde; eğer hoşgörü varsa, farklı dinlerin mensupları dinlerini istedikleri gibi yaşarlar ve bunun sonucu, farklı hukuklar bir arada yaşayabilir. Evet Hristiyan Hristiyan gibi; Musevi Musevi gibi vs. yaşayacak; dinsiz kişiler de rahatlıkla dinsiz yaşayabileceklerdir. Fakat sorun şuradadır: "Müslüman nasıl yaşayacaktır?"...
Korkarım, işin kırılma noktası burası. Müslüman, Müslümanlığını; yönetenlerin Müslümanlıktan anladığı biçimde yaşayacaktır. Eğer Müslümansa ve bunu açıklamışsa; örneğin, oruç tutacaktır. "Ben Müslümanım, ama oruç tutmuyorum...", diyemezsiniz. Müslümansınız, oruç tutacaksınız. "Başım açık gezeceğim", diyemezsiniz. Eğer yönetenlerin anlayışına göre, Müslüman kadının başını örtmesi gerekiyorsa, aksini yapamazsınız. "Ben Müslümanlıktan vazgeçiyorum" da diyemezsiniz. Zira bunun cezası ölümdür... Korkarım, bu sözleşmeden çok söz edeceğiz.

Yorumlar

Popüler Yayınlar