Kentleşen Alevilik-2

Alevilerin devletten 4 talebi
Alevilik yüzyıllardır yediği darbelerden bir türlü kendine gelemedi. Çoğunluğun olumsuz bakışı hala değişmiş değil. Üniversite öğrencileri arasında yapılan ankette öğrencilerin büyük çoğunluğu hala 'Mum söndü' saçmalığına inandığını söylüyor. Devlet hala Alevilerin ibadet yeri olan cemevlerini yasallaştırmıyor. Bırakın yasallaştırmayı hükümet üyeleri cemevi 'cümbüşevi' yakıştırması yapıyor. Bundan dolayı da cemevlerinin yapımı yasal şartlarda olmuyor.

Prof. Dr. İlber Ortaylı gibi tanınmış aydınlar bile devlet ve hükümet yetkililerine, 'Osmanlı, Alevileri duymazdan geldi. Türkiye Cumhuriyeti devleti de duymamalı' diyerek yanlış yönlendiriyor.

HAYKIRIŞI DUYAN YOK



Kısaca Türkiye Cumhuriyeti hala Türkiye'de Alevi varlığını kabul etmemektedir. Araştırmacı-Yazar Rıza Zelyut'un önderliğinde bir grup Alevi aydını, bir cesaret örneği göstererek 1989 yılında 'Alevilik Bildirgesi' hazırlayıp yayımladı. Tarihte ilk kez somut tespitler yapılmış ve talepler sıralanmıştı. Bu bildirge başta dönemin Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, devletin tüm kurum ve kuruluşlarına iletildi. Bu bildirgede yer alan ifadeler yüzyıllardır varlığı bilinen ama resmen kabul edilmeyen Alevi toplumunun bir haykırışıydı. Alevi-Sünni sanatçısından siyasetçisine, işadamından sendikacısına, bilim adamından yazarına kadar; Türkiye'nin entelektüel gücünün kabul ettiği bu gerçeği devletin kabul etmeye yanaşmaması, Alevi olgusunun niteliğini ve değişimini bürokrasinin kavramadığını göstermektedir.

ŞİİLER ELİ BOŞ DÖNDÜ


Özellikle Alevilik Bildirgesi'nin ilk maddesi dikkat çekiyordu ve tüm Alevilerin fikir birliği olduğu 'Türkiye'de Alevi denilen bir grup Müslüman yaşamaktadır' biçimindeydi.

12 Eylül döneminde ise zorunlu din dersleri ve Alevi köylerine baskı ile cami yaptırılması gibi uygulamalar; Alevilerle devletin arasını açmaya yönelik tezgahlanan planın parçasıydı. Bütün bunlara karşın Aleviler, cumhuriyete bağlılıklarını devam ettirdiler.

1990'lar çok farklı bir sürecin gelişmelerine tanıklık etti. Bu dönemde köktendinci bir yükseliş her bölgeyi kapsadı. Radikal Sünni ve radikal Şii akımlar İslam halklarını kuşatarak kendisine çekti. Bu yıllarda Aleviler önce radikal Şii akım tarafından etkilenmek istendi. Ancak Alevilerin farklı yapıları ve Orta Asya'dan getirdikleri kendi kültür kökleri bu akıma hiçbir şekilde destek vermedi. Alevilere karşı amansız davranan radikal dinciler

2 Temmuz 1993'te Sivas'ta büyük bir saldırıya girişti, 35 yazar ve aydını katletti. 1995'te ise failleri bugün de bulunamayan Gazi ve Ümraniye olayları gerçekleşti. Bu olaylarda birçok kişi yaşamını yitirdi, yüzlercesi yaralandı.

SÜNNİ EĞİTİM ISRARI

2000'li yıllara gelindiğinde devlet Alevilerin sorunlarına karşı duyarsız kalmayı sürdürdü. Bugün Milli Eğitim hala ders kitapları yoluyla Alevi çocuklarına Sünniliği öğretmeye devam ediyor. Her ne kadar bu yıl göstermelik birkaç sayfa ayırmışsa da bu tavrında diretiyor. İşte bu dayatma nedeniyle bazı Alevi yurttaşlar sorunlarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşıma yoluna gittiler. Bu davalar halen sürmektedir. Aleviler sorunlarının aslında ülke içinde çözülmesini tercih etmektedirler. Çünkü Aleviler ülkesinin başına yeni sorunlar açmak istememektedirler. Ancak devleti yönetenlerin duyarsız tavırları bu sorunu çözümsüz bırakmaktadır. Alevilerle onların kimliğini tanıyan ve kabullenen bir diyaloga devletin girmesinin zamanı gelmiştir.

ALEVİLER NE İSTİYOR

Türkiye nüfusunun önemli bir kesimini teşkil eden ve sayıları 20 milyon civarında olan Aleviler devletten ne istiyor?


  • Aleviler en başta Alevi kimliğinin tanınmasını ve bugüne kadarki bakış açısından ve uygulamalarından dolayı özeleştiri yapmasını istiyor. Aslında bu tek başına tüm sorunların cevabı olacaktır.
  • Sünni ailelerin Aleviler hakkındaki önyargılarını değiştirmesi için TRT radyo ve televizyonlarında Alevilerce önemli günlerde tanıtım programlarının yapılmasını,
  • Cemevlerinin yasal statüye kavuşturulmasını ve diğer inanç kurumlarına tanınan hakların verilmesi (ücretsiz elektrik, su gibi),
  • Alevi köylerine yapılan camilerin cemevine dönüştürülmesini,
  • Hacı Bektaş Veli Dergahı'nın bulunduğu müzenin Kültür Bakanlığı'ndan alınıp Alevilere devredilmesi,
  • Zorunlu din derslerinin kaldırılmasını,
  • Diyanet İşleri Başkanlığı'nın lağvedilerek laiklik ilkesine uygun davranılmasını ve inanç gruplarına bütçeden para verilmemesini,
  • Alevi inanç önderi olan Dedeler'in kendilerini geliştirmesi ve yetiştirmesi için olanak (enstitü veya okul) sağlanmasını istiyor.

    MECBUREN AB'YE TAŞINDI

    Bu isteklerin hiçbirisi ülkemizi bölmeye veya rejim sorunu yaratmaya yol açmaz. Gel gör ki Alevileri 'potansiyel suçlu' gören geleneksel bürokrasi ile Diyanet İşleri, Alevilerin sesini duymamaya devam ediyor. İşte bu vurdumduymaz tavır karşısında, bazı Alevi dernekleri ile Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, bu sorunları Avrupa Birliği'ne kadar taşıdı. Bu yüzden de AB Türkiye raporlarına öneriler-eleştiriler giriyor.

    Alevilerin, bu basit isteklerinin dikkate alınmaması nedeniyle Türkiye'nin eleştiriliyor olması Alevilerin değil, statükocu yönetimin suçudur.

    TARİHTE ALEVİLİK

    Alevİlİk başlangıçta İslam içerisinde siyasal bir hareket olarak ortaya çıktı. Ancak buradaki siyasallık salt bir siyasallıktan öte inanç temelli bir siyasallıktır. Hz. Ali'nin halifeliğini isteyenlerin başlattığı siyasal bir hareket olarak doğan Alevilik, Hz. Ali'nin ve O'nun soyundan gelenlerin halifeliğini inançsal bir zorunluluk kabul etmektedir. Aleviler, Hz. Ali ve O'nun soyundan gelenlere sonsuz saygı duyarlar. Çünkü onlar, Hz. Peygamber'in ev halkıdırlar. Hz. Muhammed ile kızı Hz. Fatma, amcasının oğlu/damadı Hz. Ali ve onların çocukları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin; bu ev halkını oluştururlar. Bu evin halkına 'Ehl-i Beyt' denir.

    Aleviler, Hz. Muhammed'e, Hz. Ali'ye ve onların soyundan gelenlere sonsuz saygı beslerler. Hz. Ali ve çocukları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'e; torunları Zeynel Abidin, Muhammed Bakır, Cafer-i Sadık, Musa-i Kazım, Ali Rıza, Muhammed Taki, Ali Naki, Hasan Askeri ile Muhammed Mehdi'ye yapılan haksızlık ve zulüm, Alevileri derinden yaralamaktadır. En çok etkilendikleri olay ise İslam Tarihi'nin yüzkarası olan ve doğru düşünen herkes tarafından lanetlenen Kerbela Katliamı'dır.

    Aleviler, Hz. Ali'yi sevmenin, Hz. Muhammed'i sevmek olduğunu bilirler. Hz. Muhammed'e olan sonsuz saygılarını ortaya koyarak, O'nun soyuna derin sevgi ve saygı beslerler. Aleviler şunu da bilirler ki; Hz. Muhammed, 'Ben kimin Mevlası isem, Ali de onun Mevlası'dır. Yarabbi! O'na dost olana dost, düşman olana düşman ol. O'na yardım edene yardım et. O'nu horlayanı horla. Nerede olursa olsun gerçeği O'nunla birlikte kıl' şeklinde buyurmuştur.

    ALEVİ-BEKTAŞİ KRONOLOJİSİ
  • 746 Eba Müslim'in Horasan'a gitmesi
  • 747 Horasan'da Eba Müslim'in ayaklanması
  • 765 İmam Ali Rıza'nın doğumu (29 Aralık)
  • 766 İmam Cafer-i Sadık'ın şehadeti
  • 799 İmam Musa Kazım'ın şehadeti
  • 811 İmam Muhammed Taki'nin doğumu (11 Nisan)
  • 818 İmam Ali Rıza'nın şehadeti
  • 827 İmam Ali Naki'nin doğumu
  • 835 İmam Muhammed Taki'nin şehadeti
  • 846 İmam Hasan Askeri'nin doğumu
  • 858 Hallac-ı Mansur'un doğumu
  • 868 İmam Ali Naki'nin şehadeti
  • 869 İmam Muhammed Mehdi'nin doğumu
  • 922 Hallac-ı Mansur'un Bağdat'ta işkence ile katledilmesi (26 Mart)
  • 1123 Rübaileri ile tanınan Hayyam'ın Hakka yürümesi (1132)
  • 1150 Tac'ül-Arifin Seyyid Ebu'l-Vefa'nın Hakk'a yürümesi
  • 1167 Piri Türkistan Şah Ahmet Yesevi'nin Hakk'a yürümesi
  • 1219 Moğol İstilasının başlaması ve Anadolu'ya doğru Derviş Göçleri
  • 1240 Babailer isyanı
  • 1240 Baba İlyas-ı Horasani'nin Hakk'a yürümesi
  • 1240 Baba İshak'ın Hakk'a yürümesi




    Aleviler Gülbank okumadan sofradan asla kalkmaz

    Aleviler gün içinde belli zamanlarda çeşitli dualarla (Gülbank) işlerini yaparlar. Tabii ki duaların dilinin Türkçe olmasına özen gösterirler. Sofraya Halil İbrahim bereketi gelmesi için otururken ve kalkarken 'Sofra Gülbank'ı okurlar.

    Sofraya otururken okunan Gülbank:'Bism-i Şah... Evvel Allah diyelim, kadim Allah diyelim...Geldi Ali sofrası Ya Şah diyelim. Şah versin biz yiyelim. Demine Hü diyelim....'

    Sofradan kalkarken okunan Gülbank: 'Bism-i Şah... Allah Allah. Bu gitti ganisi gele, Hak Muhammed Ali bereketini vere. Yiyip yedirenlere, pişirip getirenlere, kaldırıp götürenlere, nur-i iman ve aşk-u şevk ola. Gittiği yerler gam ve gusse görmeye. Hizmet sahipleri hizmetlerinden şefaat bula. Lokma hakkına, Evliya keremine, cömertler cemine, gerçek erenler demine, Allah eyvallah Hü dost...'

    İsmail PEHLİVAN

  • Yorumlar

    Popüler Yayınlar