Kur'an'dan Kapitalizm mi, Sosyalizm mi çıkar? İhsan Eliaçık

Kur’an boyuna paylaşmaktan, bölüşmekten, karşılıksız vermekten, zekattan, infaktan bahsediyor. Üç beş sayfa geçmiyor ki bir yoksulun, kölenin, hakkı yenenin, zulme uğrayanın, özürlünün, dulun, yetimin

Yazının başlığında Kur'an'da kapitalizm veya sosyalizm "var mı?" değil de, "çıkar mı?" dediğime dikkat edilmelidir.

Çünkü kapitalizm veya sosyalizm şunun şurasında ikiyüzyıllık, bilemediniz üçyüzyıllık bir olaydır. Ama Kur'an ondört asırlık bir kitaptır. Dolayısıyla Kur'an bu çağa hitaben inmediği için ondan ançak bu çağla ilgili bir takım çıkarımlar yapılabilir.

Kapitalizm veya sosyalizm modern çağlara ait olgulardır. Bu çağlara hitabeden yeni bir Kur'an gelmediğine göre, bunu ondört asır önce inmiş kitaptan "çıkarımlarla" ortaya kocayacak olan bizleriz.

Dahası kitabın sahibi modern çağlara hitabeden, doğrudan onun dilini kullanan yeni bir kitap göndermediğine göre, bunun, önceki çağlara hitaben inmiş kitap üzerinden yapılmasına izin veriyor demektir. Kitap ancak böylece bütün çağlara yol gösterir bir hale gelebilir.

Bu nedenle böylesi konuları abesle iştigal olarak görmemek gerekir.

"Doğrudan doğruya Kur'andan alarak ilhamı /Çağın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı" sözünü M. Akif boşuna söylemiştir…

***

Kur'ana baktığımızda özelikle Mekki surelerde yoğun bir Mekkeli zengin eleştirisi ile karşılaşırız.

Ebu Lehep, Ebu Cahil, Velid bin Muğire, Umeyye bin Halef…

Bunlar Mekke'de başını Hz. Peygamber'in öz amcası Ebu Lehep'in çektiği "Kabe çetesinin" elebaşısı yedi-sekiz büyük tefeci bezirgandılar.

Bunların her biri değişik surelerde en sert şekliyle eleştirilmişlerdir. Bunlardan en çarpıcı olanı bizzat ismi verilerek eleştirilen Leheb suresidir.

Mekke döneminin patlayan öfkesini yansıtan o kısacık surede "Yaşayan Türkçe" çeviriyle bakın ne deniyor;

"Kahrolsun Ebu Leheb iktidarı, kahrolsun!
Zenginlik ve iktidar onu kurtaramayacak!
O kıpkızıl bir ateşe atılacak!
Çenesi düşük karısı da yanında olacak!
Gerdanında fitillisinden bir de ip olacak!"
(Lehep; 111/1-5)

EBU LEHEB: Hz. Peygamber'in (s.a.v) öz amcasıydı. Hz. Peygamber ile peygamberlik öncesi arası gayet iyiydi. Oğulları Utbe ile Uteybe'yi Hz. Peygamber'in kızları Rukiyye ve Ummü Gülsüm ile evlendirmişti. Ancak "yeğeni" öksüz Muhammed peygamberliğini ilân edince onun en azılı düşmanlarından birisi oldu. Hz. Peygamber hakkında yapmadığını bırakmadı. Bedir savaşından hemen sonra öldü. Oğulları yakalandığı çiçek hastalığından dolayı gömemediler. Cesedi kokmaya başlayınca ücretle tuttukları Sudanlılara defnettirdiler. Ebu Leheb, Hz. Peygamber'in diğer amcası ve Hz. Ali'nin babası Ebu Talip vefat edince Haşimoğulları'nın başına geçti. Hz. Peygamber'in diğer amcası da Abbas idi. Ebu Leheb'in ayette geçen karısı Ummü Cemil ise üç karısından birisi olup, Umeyyeoğuların'dan Ebu Süfyan'ın kız kardeşi olup oğlu Muaviye'nin de halasıydı.

YEDA EBU LEHEB: Ebu Leheb "Alevin babası" demektir. Türkçede "kızıl kâfir, kızıl suratlı" dediğimiz manayı çağrıştırır. Olumsuz bir yaftalama olarak "kızıl suratlı" aşırı günahkâr, azgın kâfir manasındadır.

İki el (yedâ) Araplarda iktidar, egemenlik, güç anlamında bir deyimdir. Şu halde Yeda Ebu Leheb "Ebu Lehep iktidarı/düzeni" demek olur. Demek ki sure Mekke'deki iktidarı elinden tutan "tefeci bezirgânların" başı Ebu Leheb karakterinin şahsında muhalefet yıllarının patlayan öfkesini yansıtıyor.

"Ebu Leheb'in iki eli kurusun" şeklindeki çeviri manayı tam yansıtmamaktadır. Çünkü "Yeda" ifadesi burada "iki el" değil, "İktidar, egemenlik, güç" manasında bir deyimdir. Bu nedenle ayet Ebu Lehep'in bir organ olarak "iki elini" değil "Mekke'de başını çektiği iktidarı, gücü, egemenliği" hedef almaktadır.

Görüldüğü gibi bu Mekke'de kurulu düzene karşı Türkçede çok bilinen tabirle "Kahrolsun" sloganı atmaktır. Bu nedenle önceki "Kafirun" suresi ile bu "Ebu Leheb" suresi, ilk Mekke yıllarındaki "karşı çıkışı" ve "öfke selini" olanca sıcaklığı ile yansıtırlar. Bu surelerdeki öfke, çoşku ve heyecan "yaşayan hayat dili" değil, "ölü bir tapınak dili" havasında çevrilmemeli…

Kuran'ın özellikle ilk surelerde Mekke'nin iktidarını elinde tutan "zengin kodamanlara" yönelik sert eleştirileri dikkat çekicidir. Başta Ebu Leheb olmak üzere Ebu Cehil, Velid bin Muğire, Umayye bin Halef gibi Mekke'nin ileri gelen, egemen bezirgân takımı en ağır biçimiyle eleştirilmiş, âdeta yerden yere vurulmuşlardır. Çünkü bunlar Allah'ın evi Kâbe sayesinde "kuruşun (rantın) başında toplananın (Kureyş)" egemenleriydiler. Hâlbuki Allah bu Kureyş'in içinden "kuruşu toplayarak dağıtan (Kureyş)'i" çıkarmak istiyordu. Onun için bu çetenin tasfiye edilmesi gerekmekteydi. Bu nedenle Hz. Peygamber işe buradan başladı. Bu çerçevede Leheb suresi birkaç sure önceki "Kureyş" suresinin açılımı mahiyetinde okunduğu takdirde daha iyi anlaşılır…

***

"Bu kız çocukları hangi suçundan dolayı öldürüldü?" (81/8) ayetinin de sözkonusu bu "Kabe çetesi" ile alakası vardır.

Şöyle ki: Allah'ın evi etrafına çöreklenen bu çete (yeda Ebu Leheb), gelen hediyeleri iç ederek onunla geçinirlerdi. Kabe'ye gelen tüm hediyeleri kendi keyiflerine göre aralarında kırıştırır, "Şu size haram, bu bize helal" diyerek nimetleri aralarında pay ederlerdi. Kur'an'daki 6. "En'am" suresi bunun nasıl yapldığını ayrıntıylarıyla anlatır. Bu yolla iyice zenginleşen yedi-sekiz tefeci bezirgan Mekke'nin kaderine el koymuştu. Yoksullara faizle borç verirler, ödeyemeyenin karısına kızına el koyarak açtıkları lüks genelevlerinde çalıştırırlardı. Buraya Habeşistan'tan, İran'dan, Mısır'dan zengin kodamanlar gelip kalırlardı. Mekkeli müstazaf (ezilen) halk da, büyüyünce bunların eline düşmesin diye daha doğar doğmaz kız çoçuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. Kız çoçuğu olan kara kara düşünmeye başlar, bundan utanç duyardı.

Derken Mekke'nin sokaklarında "Bu kız çocukları hangi suçundan dolayı öldürüldü?" diye bir sesin yankılandığını duyunca derhal bu sesin etrafında toplandılar. Kılıçlarını çekerek "Tabbet Yeda Ebu Lehep, ve tebbe" (Kahrolsun Ebu Lehep iktidarı, kahrolsun!) diye ses yükselttiler. "Bitsin bu dram, yıkılsın, yokolsun, kökü kurusun bu düzenin" diye ayaklandılar…

Leheb suresi işte bunu ifade ediyor.

***

Öte yandan Kur'an'ın bir çok yerinde "Yoksullar (mesakin), fukara (fakirler), yolu kesilmişler (ibnu's-sebil), borçlandırılmışlar (garâim), köle özgürleştirmek (fekku ragabe) vs. derken esasında bunlar kastedilir. Yani Mekke'ye egemen "yeda Ebu Leheb'in" mağdur ettiği, mahrum bıraktığı, mazlum durumuna düşürdüğü, yolunu kestiği, ekmeğini elinden aldığı kimsesiz insanların kimsesi olmak, acılarını paylaşmak, dirtlerine ortak olmak, davalarına sahip çıkmak…

Çünkü Kur'an görünür manzarada bunların sesi olarak doğmuştur.

Muhammed bunların önderi olarak tarih sahnesine çıkmıştır.

Kitap bunlara ithaf edilerek, acılar ve ızdırıplar içinde yazılmıştır.

Müstazaflar (ezilenler) yirmi üç yıl boyunca vuruşa vuraşa böyle zafer kazanmıştır.

Kur'an boyuna paylaşmaktan, bölüşmekten, karşılıksız vermekten, zekattan, infaktan bahsediyor. Üç beş sayfa geçmiyor ki bir yoksulun, kölenin, hakkı yenenin, zulme uğrayanın, özürlünün, dulun, yetimin, garip gurebanın hakkından bahsetmesin. Haktan, adaletten, paylaşmaktan, bölüşmekten, üleşmekten bahsetmesin.

Öyle ki şu ayet artık işin iyice "koptuğu" yerdir;

"Sana neyi karşılıksız vereceklerini soruyorlar. De ki: İhtiyaç fazlası her şeyi." (Bakara; 2/215).

***

Şimdi, böylesi bir kitaptan yığmak, biriktirmek, kendine yontmak, rant, bencillik vb. Kur'an'ın duymak bile istemediği hırslara dayanan bir kapitalizm çıkarmak mümkün mü?

Karşılıklı rızaya dayalı ticaret, alışveriş, çalışmak, üretmek vs. gelince… Bunlar kapitalizm değildir. Esasında kapitalizm bunların da düşmanıdır. Kapitalizm bunların yaygınlaşmasını, herkes tarafından yapılmasını istemez. Sadece sermayeyi elinde tutup, onunla bunları diğer insanlara yaptırmak ister. Köle gibi gibi karın tokluğuna kendine çalışılmasını ister.

Bugün insanlığın karşılıklı rızaya dayalı ticarete, alışverişe, çalışmaya, üretmeye ve de emeğe, alınterine, paylaşmaya, bölüşmeye, hakka, adalete dayalı bir düzene ihtiyacı vardır. Bunların hepsinin bir arada olması mümkündür, doğa ve fıtrat bunu gerektirmektedir. Olmaması gereken; bencillik, sömürücülük, haram yiyicilik, hakkına razı olmama, başkasının sırtından geçinme, çalışana, üretene, emeğe hakkını vermemedir. Aynı şekilde kişi özgürlüğüne, sorumluluğun bireyselliğine, kişisel zengin olma hakkının da önüne geçmedir.

Çünkü zenginlik değil cimrilik kötüdür.

Mal değil haram mal kötüdür.

Servet değil, onu paylaşmamak, bölüşmemek kötüdür.

Alışveriş değil hileli alışveriş kötüdür.

Benlik değil bencillik kötüdür…

Sonuç olarak, "Kur'an'dan bu iki düzenden hangisi; kapitalizm mi, sosyalizm mi çıkar, illa bu ikisinden birini telaffuz ederek söyle" derseniz, "Sosyalizm çıkar, kapitalizm asla" derim. Ama bu Marx'ın, Lenin'in, Stalin'in, Mao'nun sosyalizmi de olmaz tabi…

Yorumlar

Popüler Yayınlar